Gibi Alegorisinin Mucidi benim Babamdır

Son günlerde televizyon dizilerinin yerini internet dizileri almaya başladı. Bu dizilerin arasından son derece başarılı yapımlar çıkmaya başladı. Bunlardan birisi de kuşkusuz Exxen adlı platformda yayınlanan “Gibi” isimli dizidir. Kadrosunda Feyyaz Yiğit ve Kıvanç Kılınç gibi isimlerin yer aldığı dizi yayınlandığı günden itibaren kamuoyunda oldukça ses getirdi. Sokak sanatı emsalinde sokak felsefesi lezzeti veren dizinin sahneleri internette çok kez paylaşıldı. Dizinin isminin Feyyaz Yiğit’in konuşmalarını “gibi” diyerek bitirmesinden esinlenildiği konuşulmaya başladı. Bana göre çok yaratıcı bir fikirdi. Kavramlar arasında benzerlik ilişkisi kurmakta kullandığımız gibi kelimesi, aynı zamanda çok mütevazi bir kelime değil miydi? Beni yakından tanıyan herkesin bildiği üzere babamla aramızda yıllardır sürüp giden bir “gibi” diyaloğu bulunmaktadır.

Şöyle ki; ben babamın son çocuğuyum. Konyada son çocuklarla ilgili muşteşem bir tabir vardır. Son çocuklara tekne kazıntısı denir. Bu deyimin anlamı şudur, fırıncılar bir tekne hamurla ekmek yaparlar. Sonra hamur bittikten sonra, teknenin kenarlarında kalan artıkları ıspatula ile kazıyarak, en son bir ekmek yapılır. İşte bu son yapılan ekmeğe tekne kazıntısı denir. Genellikle ya bir fakire verilir ya da daha ucuza satılır. Bendeniz de, babamın tekne kazıntısı olduğum için kardeşlerim arasında her zaman kendisinden daha az başarı beklenen çocuk olmuşumdur.

Hayatım boyunca ne başarırsam, ne yaparsam yapayım, onu başaran kişi olmak yerine ancak onu başaranlar gibi olabildim. 4 yıl Mimarlık fakültesini okudum, mimar oldum. İki sene mimar olarak özel sektörde çalıştım. Uygulama projeleri çizdim, çizdiğim binalar uygulandı. Sonra birgün babamların mutfağını yenileme fırsatı doğduğunda, meziyetlerimi sergileme hevesi ile hemen işe soyundum. İnce ince ölçtüm, bilgisayarda modelledim, mutfağa uygun mobilyaları seçtim. Ustalara güvenmeyip, kolları sıvayıp işçiliğini de kendim yaptım. Sonuçta milimi milimine, mutfağın her yerinin değerlendirildiği muazzam bir iş çıktı. Son montajı da yapınca babamı çağırdım ve sordum, baba nasıl olmuş. Babamın cevabı çok manidardı, aferim oğlum, aynı mimar yapmış gibi olmuş dedi. Baba ben zaten mimarım artık dedim. Öyle değil oğlum bildiğin gerçek mimar yapmış gibi olmuş dedi.

Herhalde latife yapıyor diyerek üstünde çok durmadım.

Sonra günlerden bir gün Portekizce dilbilgisi kitabı yayınladım. Yayınladığım ilk kitap olmasının hevesiyle elime geçen ilk nüshalardan birini alıp babama götürdüm. Babam kitaba şöyle bir baktı, sayfalarını karıştırdı. Sonra döndü ve bana, aferim oğlum senin yazdığın hiç anlaşılmıyor, aynı yazar yazmış gibi olmuş dedi.

Yıllar geçti ve Tika’da çalışmaya başladım, TİKA’nın Portekizce konuşulan bir ülkedeki ilk ofisi olacak olan Maputo Koordinasyon Ofisinin kurucu Koordinatörü olma görevi nasip oldu. Diplomatik pasaportla ülkemizi temsilen Mozambikte görevlendirildim. Yola çıkmadan önce babamların hayır duasını almak için eve uğradım. Babam bana baktı, aferim oğlum aynı diplomat gibi olmuşsun dedi.

Üstüme yapışıp kalan bu gibi olma durumu sadece böyle önemli sandığım şeylerle mi sınırlıydı? Yok, kurumumuzda bisikletle işe gidip gelen tek kişi olmama, ve bu inadımı, bisiklet yolu ya da bisiklet parkı ya da bisiklete binme kültürü olmayan bir şehir olan Ankara’da yıllar yılı sürdürmüş olmama rağmen, bir gün bisiklet sürerken çektirdiğim bir fotoğrafımı aile whatsapp grubumuza attım. Babam yine her zamanki yorumunu yaptı, oğlum aynı bisikletçi gibi olmuşsun.

2013 yılında, ailevi durumum nedeniyle Portekiz vatandaşı olmuştum. Dolayısı ile hem Portekiz hem de AB vatandaşı olmuştum. Belki de AB vatandaşı olmama rağmen Türkiye’de yaşamayı tercih ettiğim için midir, nedir Babam dedi ki, oğlum aynı Avrupalı gibi oldun.

Portekizce üzerindeki bilgilerimin pişmeye başladığı yıllarda, Portekiz edebiyatının en önemli eseri kabul edilen Lusitanyalılar eserini, ilk kez Türkçeye çevirdim. Üstelik bu çeviriyi özgün yapısını koruyarak kafiyeli şekilde yaptım. Çevirim bittikten sonra bu sefer kendi kendime dedim ki, aynı çevirmen çevirmiş gibi oldu. Benim çevirdiğim hiç anlaşılmıyor.

Bu gibi olmak fikri aslında insanı çok rahatlatıcı bir alegoridir. Hiçbir zaman, üzerinizde o işi gerçekten yapıyor olarak zikredilen kişilerden beklenen şeylerin sizden beklenmeyeceğini düşünürsünüz ve bir şey yapmaktan korkmazsınız. Sanırım, hayatta başardığım herşeyi babamın geliştirdiği bu gibi olma fikrine borçluyum.

Ömrümün geri kalanında daha kimler gibi olacağını çok merak ediyor, gurura kapılmamayı bana öğreten babamın ellerinden öpüyorum.

Lizbon 2022

You may also like...